Yeter ki İnsan Olalım mı
Sevgili ziyaretçimiz, bu makalemizde insan olmak konusunu Hristiyan bakış açısıyla irdeleyeceğiz. Bizim temel kaynağımız Tanrı sözü olan İncil’dir. Eğer kargo dahil ücretsiz İncil almak isterseniz aşağıdaki linkten formu doldurmanız yeterlidir. Size iyi okumalar diliyoruz.
Yeter ki İnsan Olalım, Mı?
Hani hep deriz ya, yeter ki insan olalım diye. Hiç düşündünüz mü acaba bu insan olmanın ölçüsü nedir? Mutlaka bu konuda, herkesin kendi mantığı doğrultusunda belirlediği bir ölçüt vardır. Hepimiz kendi ölçülerimize göre diğer insanları yargılar ve iyi ya da kötü olarak sınıflandırırız.
Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” (Yaratılış 1:26)
İşte Yüce Tanrı’nın insanı ilk yaratışı ve yaratılıştaki mükemmelliği anlatan sözler. “Kendi suretimizde ve kendimize benzer” Harika değil mi, görkemli ve yüce olan Tanrı’nın benzerliğinde bir yaratılış, sıradan bir şey ya da rastgele bir iş değil.
Sonrasında Tanrı, ilk insan ve gelecekte tüm insan soyunun temsilcisi olacak olan Ademi Aden bahçesine koydu ve her şeyi onun eline verdi, bir şey hariç;
“Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Yaratılış 2:17)
Dikkat ederseniz burada çok ciddi bir şey var! Tanrı Adem’i ciddi şekilde uyarıyor! Çünkü o ana kadar ölüm diye bir şey yok, sonsuz bir yaşam ve Yüce Tanrı’yla beraber olmanın getirdiği bereket ve mutluluk var. Kutsal Kitap’a bakmaya devam edersek, Havva’nın yaratılışını ve günahın dünyaya girişini görürüz.
Acı gerçek ortaya çıktı. Ölüm bütün ağırlığıyla çöktü, peki neden? Tanrı gibi olabilmek için; yani daha büyük, daha önemli, daha güçlü olmak için… Başlangıçta verilen uyarı dikkate alınmadı ve günah dünyaya girdi. Günahın ücreti olan ölüm yerine gelmişti, ya sonrası? Cennetten kovuluş ve en önemlisi Tanrı ile birlikte geçirilen o bereketli zamanın sonu, yani Tanrı’dan kopuş:
Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar* ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. (Yaratılış 3:22-24)
İşte bu noktadan sonra artık yapacak bir şey kalmamıştı. Günah işlenmiş ve bedeli olan ölüm, yani Tanrı’dan sonsuz kopuş, gerçekleşmişti. Öncesinde Tanrı ile beraber geçirilen ve her anlarını dolduran o bereket artık geride kalmıştı. Tanrı’nın önün de insan soyunun temsilcisi olarak duran Adem ve Havva, birer vekil olarak sadece kendilerinin değil, aynı zamanda tüm insanlığın da günaha düşüşüne ve dolayısıyla ölümüne sebep oldular.
Günaha düşüşün ve ölümün sonrasında ne oldu?
Tanrı artık günahlı ve kendisinden kopuk olan insan soyunu bir daha hiç anmadı mı? Hayır! Kutsal Kitap’ta bir baba sevgisiyle ve Kendi suretinde bizi yarattığını gördüğümüz Tanrı, elbette ki bizi kendi başımıza bırakmadı. Günah sorununa ve ölüme karşı çözümler üretti. Peygamberler vasıtasıyla isteklerini bizlere iletti ve insan soyunun bir gün gelecek olan kurtarıcıya, yani Tanrı’nın günah sorununa karşı ürettiği çözümü getirecek olana bakmaları ve buna iman etmeleri konusunda yönlendirdi, onlara vaatlerde bulundu:
”Konutumu aranızda kuracak, size sırt çevirmeyeceğim. Aranızda yaşayacak, Tanrınız olacağım. Siz de benim halkım olacaksınız.” (Levililer 26:11-12)
Bunun gibi birçok örnekte, Tanrı insanlığı asla yalnız bırakmayacağı konusunda güvence verdi ve bu gerçek kurtarış planını Mesih İsa’da açıklayana kadar devam etti. Kendi Söz’üne, Kelam’ına beden verip aramıza gönderdi, günahlı insan doğasına karşı Kutsal Tanrı Söz’ü aramızda yaşadı. Bize Tanrı’nın kurtarış palanını, lütfunu ve sevgisini gösterdi.
Esen Kalın.