Hristiyanlar Neden Kuran'ı Kabul Etmezler?


Sevgili ziyaretçimiz, bu makalemizde, ”Hristiyanlar Kur’an’ı neden kabul etmezler?” sorusunu Hristiyan bakış açısıyla irdeleyeceğiz. Bizim temel kaynağımız Tanrı sözü olan İncil’dir. Eğer kargo dahil ücretsiz İncil almak isterseniz aşağıdaki linkten formu doldurmanız yeterlidir. Size iyi okumalar diliyoruz.

Talep Formu

Hristiyanlar Kuran’ı Neden Kabul Etmezler?

Hristiyanlar Kuranı neden kabul etmezler? Müslümanlar, İncil’i kabul ediyoruz, derken Hristiyanlar’ın neden Kuran’ı kabul etmediklerini hiç düşündünüz mü? Yoksa ikisi de doğru olabilir mi? Bütün yollar Roma’ya çıkar, derler. Bütün “kutsal kitaplar” sonuçta aynı şeyi söyler, değil mi? Hepsi Allah tarafından indirilmedi mi? Hepsi Yaradan Tanrı’ya inanmayı ve insanların haklarını yememeyi öğretmiyor mu?

Peki Gerçek Ne?

Gerçekten de, Kitabı Mukaddes (Kutsal Kitap) ile Kur’an arasında önemli bir fark yoksa, ”Kitabı Mukaddes Allah Sözü müdür, değil midir” diye tartışmanın hiçbir anlamı yoktur. İkisi aracılığıyla bize aynı gerçekler esinleniyorsa, o zaman onların arasından bir seçim yapmak da söz konusu olmaz. “Biz Allah’ın indirdiği bütün kitaplara inanıyoruz” deyip geçebiliriz. Fakat kitaplar arasındaki durum gerçekten böyle mi acaba? Kur’an ile Kutsal Kitap aynı şeyi mi yazıyor? Aralarındaki farklılıklar sadece yüzeysel mi? Yalnız ibadet şekilleri mi değişik? Yoksa daha derin zıtlıklar var mı? Ya birbirinden çok büyük ve önemli farklılıkları varsa? Veya her iki kitabın esas kavramları ve temelleri diğerininkiyle tamamen çelişki içindeyse? O zaman gerçeği arayan kişiler olarak daha derin bir sorunumuz vardır değil mi?

Farklılıklar Var Mı?

İşin sonunda bir karar vermek zorundayız. Çünkü birbirlerine zıt olan iki kavramın, ikisinin de doğru olamayacağı kesindir. Gerçekten de durum böyledir. Değişik kesimler tarafından Allah Sözü olarak kabul edilen bu iki, “kutsal” kitap, birçok ortak noktaları olmakla birlikte, bize çok çok farklı kavramlar vermektedirler. Onları bağdaştırmak mümkün değildir. Yani bu iki mesaj, özde farklıdır. Önümüzde iki ayrı yol, hatta iki ayrı Tanrı kavramı vardır.

Buna ne diyelim? İkisi birden doğru olamaz! İncil’i okuyacak olursak, onda Tevrat’tan ve Zebur’dan birçok alıntı göreceğiz. Çünkü İncil, Tevrat’ın devamı ve tamamlayıcısıdır. Daha önce verilmiş vahiy olan Tevrat’a ve Zebur’a başvurarak, daha sonra verilmiş olan İncil’in aynı kaynaktan olup olmadığını ölçebiliriz. Böyle bir karşılaştırma yaptığımız zaman İncil’in Tevrat ve Zebur’a tamamen uyduğunu görüyoruz.

Tanrı’nın Sözü olarak bu kitaplar mükemmel ve ilahi bir vahiy bütününü oluşturuyor. Halbuki aynı şekilde Kur’an’ı, Tevrat, Zebur ve İncil ile karşılaştırdığınız zaman; onun aynı kaynaktan olmadığını görmemek çok zordur. Kur’an kendisinden önceki kaynaklardan büyük farklılık gösterir. Buna göre ikisinin de doğru olması, kuşkuludur açıkçası.

İki farklı, “Vahiy” kavramı, yukarıda verdiğimiz örnekte Kutsal Kitap ile Kur’an arasında çok esaslı bir fark ortaya çıkmaktadır. Kutsal Kitap’taki vahiy kavramı Kur’an’dakinden çok farklıdır. Kutsal Kitap’a göre Tanrı’nın Sözü olan kitaplar, İbrahim’in soyu olan Yahudilere emanet edildi (Bkz. Romalılar 3:2). Bu vahiy (yani Tanrı tarafından bildirilen gerçek) kat kat gelişir.

Şöyle ki, ilk yazılarla temel oluşturuluyor. Ondan sonra gelen kitaplarla bu yapı kat kat yükseliyor, önceden açıklanan gerçekler daha derinlik kazanıyor. Yani sonradan gelen bölümler, önceki bölümleri geçersiz kılmadığı gibi, yerini de almıyor. Tersine yan yana durup bir bütün olarak Tanrı’nın planını açıklıyor. Hatta bunlardan bir tanesi bile eksik olsa, planın bütünlüğünü kavramamız mümkün değildir. Halbuki Kuran’dan kaynaklanan vahiy kavramı çok farklıdır: Bütün milletlere ayrı ayrı peygamberler gönderilmiştir (Bkz. Fâtır/35:23-24).

• Bu nedenle gelen kitaplar aynı genel mesajı tekrarlıyor. Öyle ki, son kitabı bildikten sonra hepsini öğrenmiş oluruz. Bu mantığa dayanarak İslam alimleri, Kur’an’ın önceki kitapların hükmünü ortadan kaldırıp onları geçersiz kıldığını ileri sürerler. Fakat böyle bir kuram, insanı başka çıkmazlara sokmaz mı? Örneğin: Yahudilere neden bu kadar çok sayıda peygamber ve kitap gönderilmiştir? Zebur ve İncil neden Tevrat’ın hükmünün ortadan kalkmadığını söylüyor? Neden Yahudilere gelen peygamberler dışında diğer kavimlere gelen semavi kitapların izi kalmadı?

• Yoksa çok tanrılı Hindu dininin kutsal kitapları olan, “Veda” ile “Bhagavad Gita” da mı Allah’tan geldi? Sonradan gelip Allah’ın Sözü olduğu iddiasında bulunan kitaplara ne diyelim? Örneğin Bahaî veya Mormon kitapları…

Araplara gelen son bir peygamber kavramı doğruysa, sonradan ortaya çıkan kavimlere peygamber gelmeyince bunlar haksızlığa uğramıyor mu? Yoksa herkes Arapça mı öğrenecek (Bkz. Yûsuf/12:2)? Eğer Kuran’ın önceki kitapları korumak ve doğrulamak için verildiği söylenmeseydi, bir sorun kalmazdı. Onu yeni bir din kitabı kabul eder veya kabul etmezdik. Ama Kuran’da şunları okuyoruz: “Doğrusu Biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik… (Maîde/5:44)” Tevrat’tan sonra Zebur… Dâvûd’a da Zebur’u verdik…” (Enbiyâ/21:105; Nisâ/4:163)” Meryem oğlu Îsâ’yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat’ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önünde bulunan Tevrat’ı doğrulayan İncîl’i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.” (Maîde/5:46) “Kur’ân’ı önce gelen Kitâb’ı tasdik ederek ve ona şâhid olarak gerçekle sana indirdik.” (Maîde; 5:48)

Böylece Kur’an, önce gelen Kitap’ın doğrulayıcısı olarak tanıtıldığı için, biz onu önceki kitaplarla karşılaştırarak hükmetmek zorundayız. Hatta Kur’an’da bile bu konuyla ilgili olarak şöyle yazıldı: “İncil sahipleri, O’nda indirdikleri ile hükmetsinler. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fâsık olanlardır” (Mâide; 5:47).

Bu bölümde, karşılaştırmamızın sonucu olan bu ciddi farklılıkları düzenli bir şekilde ortaya koymaya çalışacağız. Bunu yapmadan bu araştırmanın hayati önemini göremeyiz. Tevrat’ta iki kere tekrarlanan şöyle bir ayet vardır, ”Yol var ki, adamın önünde doğru görünür; Fakat onun sonu ölüm yollarıdır.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 14:12; 16:25)

Esas Olan

Lütfen, Tanrı’nın önündeki sonsuz durumumuzu belirleyecek kadar ciddi konular hakkındaki bilgilerimiz, kulaktan dolma olmasın. Burada bizlerin ahiretteki sonsuz utancı veya sonsuz mutluluğu söz konusudur. Asıl kaynakları biraz da olsa incelemeyelim mi? En azından onları bir kere bile okumadan peşin hüküm getirmeyelim!

Ne yazık ki Kitabı Mukaddes’i biraz bilip O’nun Kur’an’la çeliştiğini gören bazı Müslümanlar, bu kaçınılmaz zıtlığa ucuz bir çözüm getirerek, “Tevrat, Zebur ve İncil hak kitaplardır. Fakat hahamlarla papazlar bu kitapları tahrif ettiler. Bugünkü Kitabı Mukaddes Allah’ın Sözü değildir. Bunun için de, Kitabı Mukaddes’in Kuran’la birbirini tutmaması doğaldır. Asıl Tevrat, Zebur ve İncil hakkında bilmemiz gereken her şey Kuran’da bulunur” diyorlar.

Ama ön sözde de belirttiğimiz ve bundan sonraki bölümlerde göstereceğimiz gibi, Kitabı Mukaddes (Kutsal Kitap) Allah’ın Sözü’dür. O’nun değiştirildiği iddiası uydurmadır. Zaten bununla ilgiler bilgiler, yalnızda kulaktan dolmadır. Çok yaygın olduğu halde, sadece bir yalan ve iftiradır. Kutsal Kitap’ın değiştirildiğine dair hiçbir tarihsel kanıt yoktur. Üstelik Kuran’da bile Tevrat veya İncil’in değiştirilmiş olduğunu ileri süren hiçbir ayet de yoktur! Tersine, “Allah’ın sözlerini değiştirebilecek yoktur!” (En âm/6:34) ve “Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur!” (Yûnus/10:64) diye ayetler vardır.

Gücü her şeye yeten ulu Tanrı, kendi kutsal Sözü’nün değiştirilmesine izin vermez. Tersine, O’nu korur ve yerine getirir. Elimizdeki Tevrat, Zebur ve İncil sağlam ve güvenilirdir. Onları incelediğimizde bunu açıkça görebiliriz.

Esenlikler,