Hıristiyanlığın Esas İtikatları


Hristiyanlığın Esas İtikatları

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman, İstanbul’un Rum Patriği Yenadiyos Eshalaryos korkarak kıyafetini değiştirmiş, bir tarafa saklanmıştı. Fatih bu zatın iyi huylarını haber almıştı. Dostları aracılığıyla, korkmadan meydana çıkmasını kendisine bildirdi.

Patrik meydana çıkınca, Fatih, onu tekrar İstanbul Patrikliğine tayin etti. Muzaffer padişah, bu din adamına büyük imtiyaz ve müsaadeler verdiği gibi, sık sık patriği huzuruna alıp mübahaseler ve musahabeler yapardı. İşte bu sırada Fatih, patrikten Hristiyan itikatlarına ait esasları malumat istemişti.

Patrik, yirmi maddeden oluşan bir, “itikatname” yazıp Fatih’e takdim etmişti. Pek kıymetli olan bu itikatname, tarih kitaplarına bile girmeyerek meçhul kalmıştı. Son Osmanlı Âyan Meclisi (Senato) azasından ve Rum cemaatinden Legoft (Bey) vasıtasıyla belge meydana çıktı. Hristiyanlığın ilkelerini sade ve özet olarak tespit eden maddeleri, o zamanki ifadeleri muhafaza ederek aynen veriyoruz:

Madde 1

İtikadımız bunun üzerinedir ki, ‘Allah vardır’. Cümle mahlukatı yaradandır, yoktan var eyledi, cismi ve cismani değildir. ‘Hay’ yani diridir. Akıl gibi akıldır. Lakin akla benzemez. Kamildir ve tekmil edicidir, alimdir, kadim binihaye, alem içinde ve dışındadır, mekanı yoktur. Her yerde hazırdır. Bu saydığımız sıfatlar Allah’a mahsustur; mahlukattan bu sıfatla ayrılır.

Madde 2

Allah alimdir, halimdir, gerçektir ve gerçek kendidir. Mahlukunda taksim olunmuş ne kadar haslet varsa hepsi en yüksek mertebeyle Allah’ta mevcuttur. Bu hasletler mahlukatta da vardır, onlara da kendi verir; Allah halim olduğu için mahlukatta da bu huy vardır. Kendi alim ve sadık olduğundan kullarında da ilim ve sadakat vardır. Lakin şu fark var ki, Allahın sıfatları kendi zatındadır; mahlukattaki sıfatlar sonrada verilmiştir (arazdır).

Madde 3

Cenab-ı Hakta üç sıfat vardır. Bunlar, diğer sıfatlarının başı ve membai gibidir. Bunların birincisi, ‘hay’ olmasıdır. Dünyayı yaratmazdan evvel de alemi bu üç sıfatla yarattı. Bu sıfata, ‘üç uknum ve üç suret’ tesmiye olunur. Bu üç sıfat Allah’ın evvel bir olan, ‘basit hakikatinden ayrılmaz’. İşte bunun için ‘Allah vardır’ ve bu üç sıfatla bir Allahtır, üç Allah değildir.

Madde 4

Allah’tan nutuk ve irade (emretmek) sadır olur. Nasıl ki ateşte hem hararet, hem ışık olduğu gibi. Bu alem yok iken Allah’ın nutuk ve iradesi kadim ve ezeli idi, yani evveli yoktu. Çünkü Allah akıldır. Üç dediğimize gelince (yani ekanim-i selase) şunlardır: Akıl, nutuk ve iradedir. İşte bu üçün heyet-i mecmuasına ‘bir Allah’ deriz ve bunlara, Allah’ın nutkuna, ‘ilmullah’ ve ‘kudretullah’ ismini veririz. Kezalik bunlara, ‘iradetullah’ ve ‘ruh-ul-kudüs’ ve muhabbetullah’ ismini veririz.

Akla, ‘eb’, yani baba ismini veririz. Çünkü akıl kimseden doğmadı. Nutuk ve irade bundan doğar. Bunlar daima Haktan geldiğinden ve ebedi olarak Allah’la olduğundan Allah’a, ‘bir Allah’ deriz.

Madde 5

Allah nutku ile, yani Hilmi ve kudreti ile dünyayı yarattı, hem ruh-i kutsi ile yarattı. Hem kadirdir, hareket ettirir. İşte bunun için iman ederiz ki, Allah insanı şeytana tabi olmaktan ve putperestlikten dönmek için Allah diledi. Yeryüzünde Allah’a itikat etmeyenler vardı. Gerçek bir tanrıya tapmazlardı. Şeytan tesiriyle nefisleri havasına uymuşlardı. Hazreti Musa’nın kitabına inanmazlardı.

Madde 6

İnsanlar şeytana tabi olduklarından Allah beşer suretinde nutuk ile ruh-i kutsi ile bunları irşat eyledi, bundan dolayı, Allah’ın nutku adem suretinde kisvelendi, ta ki ademlerle konuşa. Fasit itikatlarını iptal eyleyerek, Allah’ın birliğine insanlar iman edeler. Hazreti İsa gibi bir kişi cemi alemi hak din canibine döndürmek mümkün değildir. Bunun için Allah kadir ve kayum gerçeği kutsi mubarekte ekti ve bu ruh-i kutsi ile, havariyunu münevver eyledi, kuvvetlendirdi. Ol gerçeği bütün aleme ekmek için ve alemi dalaletten kurtarmak için ol bir Allah üç ile (eb ve ilim ve ruh-ül-kudüs) ile irşat eyledi. Hazreti İsa gerçek olduğu için itikat ederiz ki, irşadı dahi gerçektir. Şakirtlerini dahi ilim kuvvetiyle güzel rey ile anlarız.

Madde 7

İtikadımız şöyledir ki: Allah sözü ademlik şeklinde (kim nutkudur) Rabbimiz kisvelendi (İsa’dır). İsa’nın cismani hayatı adem hayatı, veliler hayatı gibidir. Hazreti İsa’nın ulviyeti ilm-i küllisi, mucizeleri ise kuvve-i ilahiyesidir.

Madde 8

İtikadımız şöyledir ki, bir adam şol can ile ten kim bir şahsa nazir bir adem oldu. Allah’ın nutku bir taraftan beden ve ruhuyle cismi diğer taraftan, ‘İsa ibn-i Meryem suretiyle İsa oldu’ Nasıl ki cismi daim ademde iki hakikattir. Biri birinden ayrıdır. Ne nutk-ı ilahi cesed-i İsa oldu, anasu gibi, hat can oldu. Ve ne de İsa’nın teni ve canı nutk-i ilahi oldu. Evet daim İsa’da mevcut nutk-i ilahi ademlik her ne kim baridedir, ondandır. Onun için barinin nutku tesmiyesine bari deriz ve inanırız. Zira bu nutk-i bari İsa’da olduğu için İsa’ya ‘tanrı ve adem’ ve ism-i bari resmiye olundu, bari nutuk sıfatına nazarandır.

Madde 9

İtikadımız şöyledir ki: Nutk-ı bari, İsa’da idi. Ve dünyada, gökte ve yerde, baride idi. Zira nutk-ı bari mekansızdır. Kudreti de mekansızdır. Ancak şu kadar var ki baride ayrıca ve İsa’da ayrıca ve dünyada ayrıca cihet iledir.

Madde 10

İtikadımız şöyledir ki: Bari Taala Hazretleri büyük hileminden ve bütün büyük inayetinden mahluktan birisine bir şey verse bu vermekle kendisine noksan gelmez, belki daha kemal bulur.Zira mahlukundaki kemalden kendi azameti zahir olur. Ol nutk-i bari bütün kemalatıyla İsa’ya geldiği için ve bundan evvel gelen peygamberlere derecelerine göre geldiği için İsa’ya gelince mahlukunda Allahın şefkati ve Allah’ın muhabbeti ziyade oldu.

Madde 11

İtikadımız şöyledir ki: ‘İsa çarmıha çekildi’ Onun bu ölümü kendi ihtiyarıyledir. Çok fayda vardır. Onun bu ölümü ademliğine göredir. Yoksa Cenab-i Barinin sözü ne çarmıha çekilir, ne de ölür, ne de geri dirilir.
Evet kendisi ölüleri diriltti. Kendi cismini ihya etti. Geri hayat bulup göğe çıktı. Tekrar geri yere inerek dünyaya hakim olsa gerektirir.

Madde 12

İtikadımız şöyledir ki: İnsanın ruhu fevtolmaz, zira veli olanların cisimleri diri hayat bulurlar. Ebedi hayat ile zahmetsiz, hafif, münevver, yemeden içmeden beri olurlar, nefsani arzularından beri olurlar.
Şunlar kim hayır ameller kılmışlar, itikatları da halel bulmamıştır. Onlar cennete girerler, şunlar ki günah işledi, vucütları cehennemde olur. Cennet göktedir. Cehennem yerdedir. Veliler var ki, Allah’ın esrarını gözleriyle görürler.

Madde 13

Allah’ın nutku İsa’nın cesedine girdiğinin hikmeti nedir? diye sorulsa, yedi türlü cevabımız vardır.

Madde 14

Birinci cevabımız oldur ki: Beni İsrail kavmi peygamberleri her ne işledi ise hepsini İsa için söylediler. İsa’nın şakirtleri İsa’nın hikayelerine şehadet ettiler.

Madde 15

İkinci cevabımız oldur ki: Dinimize ait kitaplar birbirine muhalif değildir. Zira esasları birdir. Nasıl ki, Bari Taala birdir.

Madde 16

Üçüncü cevabımız oldur ki: İsa dini zuhur edince itibar buldu, puta tapanlar, ateşe tapanlar iman getirdi. Cahiller iman etmedi. Bu sebeple eski batıl dinler fasit oldu.

Madde 17

Dördüncü hüccetimiz oldur ki, bu din içinde vecihten muhalif nesne yoktur. Müptedası noksan değildir. Ruhanidir. Bir doğru yoldur kim işlerimizi Allah’ın muhabbetine ve ebedi hayata yetiştirir.

Madde 18

Beşinci hüccetimiz oldur ki, bu dini kabul edenler bu dinde sabit kaldılar, hayırlı amel işledir, hem çok mertebe kazandılar. Çok mucize işlediler. İsa adıyla bunlar böyle olmaz idi, eğer bu din hak olmasaydı.

Madde 19

Altıncı cevabımız oldur ki, her kim ki bu dine karşı silahlı olar cevaba kadiriz.

Madde 20

Yedinci hüccetimiz oldur ki, İsa’nın zamanından üç yüz on sekiz (318) yıl geçinceye kadar İsa dinini tanımadılar o zamanın milletleri, hükümetleri bir çok Allahlara ve putlara taparlardı. Silahla İsa dinini battal etmeye çalıştılar, iptal edemediler, belki kuvvet buldu. O zamandan şimdiye kadar kuvvetlendi, eğer Allah’ın rızası böyle olmasa idi böyle olmazdı.

Fatih bu ‘itikatname’ yi dikkatle okuduktan sonra dinlerine istedikleri gibi devama müsaade etti.
(Bu bölüm Osman Pazarlı’nın ‘Din Psikolojisi’ adlı eserinden alınmıştır.

Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 1982 (3. basım), s.130-133).