İbadet Nedir?
Hristiyanlık’ta İbadet- Sevgili ziyaretçimiz, bu makalemizde “İbadet” kavramını Hristiyan bakış açısıyla irdeleyeceğiz. Bizim temel kaynağımız Tanrı sözü olan İncil’dir. Eğer kargo dahil ücretsiz İncil almak isterseniz aşağıdaki linkten formu doldurmanız yeterlidir. Size iyi okumalar diliyoruz.
İncil’i ilk okuduğumda; içinde ne kurallar, yasaklar ve özellikle ne ibadetler var diye altını çizmek için okumuştum. Ne var ki iki ritüelden başka bir ibadet göremedim. Onlarda günlük, düzenli yapılması gereken türden değillerdi. Hristiyan olmayan pek çok kişinin de yakından bildiği bu ritüeller;
Rab’bin sofrası dediğimiz ekmek ve şarap paylaşımı ve vaftiz dediğimiz suya batırılma ibadetleridir. Bu iki ibadet Hristiyanlığın temelindedir ve Mesih İsa’nın çarmıhıyla yakından alakalıdırlar. Bunları ilerde biraz daha açacağız.
Peki, Hristiyanların Tanrı’yı hoşnut etmek ve O’nunla zaman geçirmek için bir ibadete, vaaz dinlemeye, bir araya gelip beraber tapınmaya ihtiyaçları yok mu? Tanrı bunu şart (farz) koşmamış mıdır? İsa Mesih öğrencilerine nasıl dua etmeleri gerektiğini (Rab’bin Duası) öğrettiği bölümde şöyle der:
“Ama siz dua edeceğiniz zaman iç odanıza çekilip kapıyı örtün ve gizlide olan Baba’nıza dua edin. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.” (Matta 6:6)
Ama İbadet bir ritüele bağlanamaz:
Biz Hristiyanlar günün her saati Tanrı’nın huzuruna çıkıp O’nunla zaman geçirebiliriz. İsa Mesih’in kendisi de Baba ile zaman geçirmek için kimi zaman tüm geceyi dağlarda geçirdi, kimi zaman sabah erken kalkıp dua etmeye gitti. Öğrencileriyle birlikteyken de onlara aynı şeyleri öğretti; beraber ilahiler söylediler, dua ettiler, ayak yıkadılar, yemekler yediler ve sık sık bir araya geldiler (Matta 26:30, Yuhanna 13-17). Aslında Mesih, kilisesinin nasıl bir araya geleceğinin ve tapınacağının çerçevesini ortaya koyuyor, ama bunu emrederek yapmıyordu. İsa Mesih, belki de Kutsal Kitap’ın en önemli ayeti olan:
“Ama içtenlikle tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.” (Yuhanna 4:23-24)
sözlerini söyledi ve bunun yollarını gösterdi. İncil’de üzerinde durulan en önemli husus, iman ettiğimizde Kutsal Ruh’u alacağımızdır. Benliğin tutsağı olan bizlerin, Tanrı’nın dokunuşuna ve Ruh’un bizi içten dışa değiştirmesine ihtiyacımız vardır. Kendi kendimize iyi olamıyoruz. Mesih’in dediği gibi ağız yürekten taşanı söylüyor; eller, içte planlananları eyleme döküyor.
Değişime ve Ruh’un bize vereceği sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve öz denetim meyvelerine ihtiyacımız var (Galatyalılar 5:22-23).
İsa Mesih’in önünde diz çöküp, Tanrı’ya iman eden herkes yüreğinde büyük bir sevinç duyar. Her an Tanrı’nın huzurundadır. Kiliseye gitmek, imanlı kardeşlerle bir araya gelmek, beraber tapınmak, dua etmek, Kutsal Kitap çalışmak ve Rab’bin sözünde derinleşmek, diri imanımızın meyveleridir. Rab bizimledir ve bedenimiz O’nun Ruh’unun içinde yaşadığı tapınaktır.Rab’bin sofrası ibadetimizi şu ayetler en güzel şekilde izah eder:
“Ele verildiği gece Rab İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.” Aynı biçimde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Her içtiğinizde beni anmak için böyle yapın.” Bu ekmeği her yediğinizde ve bu kâseden her içtiğinizde, Rab’bin gelişine dek Rab’bin ölümünü ilan etmiş olursunuz.” (1. Korintliler 11:23-26)
Rab’bin fedakârlığını anmak, O’nun acılarına paydaş olmak için yaptığımız bu ibadet Hristiyan hayatının temel taşlarından biridir. İnanlılar topluluğu ile beraber, dua edilerek bir düzen içerisinde alınır. Ne sıklıkla yapılacağı size bırakılmıştır. Vaftiz ise yine semboliktir ama çok derindir. Mesih nasıl çarmıhta ölüp 3. gün Tanrısal hayatına bedende dirildiyse, bizde suya batırıldığımızda dünyasal hayatımıza ölür ve çıktığımızda ruhsal ve Tanrısal bir hayata adım atarız. Tabi ki vaftiz olmadan önce yüreklerimizde buna hazır olmamız gerekir. Yine yetkili bir imanlı tarafından, dualarla ve bir düzen içerisinde yapılan bir ibadet. Bir imanlının, ömründe bir kere vaftiz edilmesi yeterlidir.
Görüleceği gibi Hristiyanlığın merkezindeki bu iki ritüel (ibadet) dışsal olmaktan ziyade, taşıdıkları mana itibariyle, bizim Yaşayan Diri Tanrı’ya adanmışlığımızın, özde tapınmamızın ve Mesih’e olan itaatimizin göstergesi olarak önemli ve değerlidirler. Bunun haricinde de bir Hristiyanın tüm yaşamı ibadetlerle doludur. Rab’den, “komşunu kendin gibi seveceksin” diyen emri aldık. Bu yüzden yoksullara, düşkün olanlara, tüm ihtiyaç sahiplerine, mahpustakilere, yetimhanedekilere yardım eli uzatmayı kendimize borç biliriz. Çünkü biliriz ki Kutsal Kitap:
“Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı’da yaşar, Tanrı da onda yaşar. Yargı gününde cesaretimiz olsun diye sevgi böylelikle içimizde yetkin kılınmıştır. Çünkü Mesih nasılsa, biz de bu dünyada öyleyiz.” (1. Yuhanna 4:16-17)
der. Hristiyan yaşamında oruç ve ondalık (kazancın onda birini Rab yolunda harcama) vermek de vardır. Ama bunlar da şartlı bir düzene bağlanmamıştır. Kimisi bir, kimisi üç gün bir şey yiyip içmez. Kimisi de bir hafta yada 40 gün sadece su içer ama katı yiyecek yemez. Bazen orucu; bizleri gereksiz yere çok meşgul eden dünyasal şeylerden uzak durarak tutarız, örneğin televizyon ya da sosyal medyadan bir müddet uzak durmak gibi. Orucun özü, kendimizi bedenin tutkularından arındırıp Tanrı’ya yaklaşmak, O’na adanmışlığımızı göstermektir. Ondalık konusu ise yine sadece finansal olarak değil, ama zamanımızı ve bilgimizi ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak üzere Tanrı’nın bereketini aramaktır. Kutsal Kitap’ta, Tanrı, ondalıklarımızı verdiğimiz takdirde göğün kapaklarını açacağını ve üzerimize bereketler yağdıracağının sözünü verir (Malaki 3:10-12). Cömertliğin kaynağı olan Tanrı, elimizdeki tüm değerleri bundan yoksun olanlarla, mümkün olduğu kadar paylaşmamızı ister ki,
“Çok toplayanın fazlası, az toplayanın da eksiği yoktu” diye yazılmış olduğu gibi, eşitlik olsun. (2. Korintliler 8:15) der. Ne mutlu hayatını Tanrı’yı hoşnut etmek için yaşayanlara!
Esen Kalın.