İznik Konseyi


Sevgili ziyaretçimiz, bu makalemizde İznik Konseyi’ni Hristiyan bakış açısıyla irdeleyeceğiz. Bizim temel kaynağımız Tanrı sözü olan İncil’dir. Eğer kargo dahil ücretsiz İncil almak isterseniz aşağıdaki linkten formu doldurmanız yeterlidir. Size iyi okumalar diliyoruz.

Talep Formu

İznik Konseyi’nde Neler Oldu?

İznik 1. Ekümenik (Evrensel) Konseyi 19 Haziran 325’de, bugünkü Türkiye sınırları içerisinde bulunan İznik’te, o zaman ki adıyla “Nicea” şehrinde, Roma İmparatoru 1. Konstantin tarafından toplanmıştır. Tam olarak kaç kilise babasının katıldığı hakkında birçok değişik rakamlar olsa da, geleneksel olarak Hilary of Poitier’in bildirdiği 318 rakamı kabul görür. Diğer kaynaklarda verilen bazı rakamlara göre: Eusebius 250, Antakyalı Eustathius 270, Athanasius yaklaşık 300, Cyzicuslu Gelasius’a göre 300’den fazla. Piskoposlarla beraber yardımcı olarak gelen papaz ve ihtiyarlarla beraber 1000’in üzerinde din görevlisi toplantıda bulunuyordu.

Tarihte cereyan ettiği söylenen bir hadiseyi doğrulamanın tek yolu, o hadisenin görgü şahitlerinin yazılarını incelemek ve değerlendirmektir. Tarih ilmi bundan ibarettir. İznik Konseyi ile ilgili bilinen tarihi kaynaklar, o konseye katılan ve oradaki konuşmaları kaydeden Evstatyus, Atanas ve Evsebyus’un eserleridir. Bu belgeler:

1. Konsey başkanı olan Antakyalı Evstatyus’un bir eseri;

2. Atanas’ın, “İznik Konseyi’nin Kararları” adlı eseri (İ.S. 350 ile 354 yılları arasında yazmıştır) ve 369 yılında Kuzey Afrikalı dini liderlere yazdığı bir mektup;

3. Sezariyeli Evsebyus’un 325 yılında yazdığı bir mektuptan oluşmaktadır.

Bunlardan başka hiçbir kaynak yoktur. Bunlara göre İznik Konseyi’ne katılanlar sadece İsa Mesih’in Tanrılığını tartışmak için toplanmışlardır. Mesih’in yeryüzünde yaşadığı zamandan beri zaten O’nun Tanrı sıfatına sahip olduğu kabul edilmişti. Ama önemli bir din önderi, yeni bir yorum getirerek Mesih’in Tanrı sıfatına sahip olmadığı hakkında, yeni bir fikir ortaya koydukları için konsey toplanmıştı.

İmparator Konstantin tebasının içindeki bu ayrılıklardan ve çekişmelerden çok rahatsızdı. Çünkü bu sadece bir görüş ayrılığı olmaktan çıkıp asayişi tehdit edecek boyutlara doğru gidiyordu. İmparatorun en birincil maksadı asayişi sağlamaktı. Bu yüzden dünyadaki tüm kiliselerin piskoposlarını İznik’e davet etti. Batı kiliselerinden sadece bazıları temsilci gönderdiler. Asya ve Afrika kiliselerinden daha çok katılım oldu. İmparator herkesi çok iyi ağırladı ve birçok ikramlarda bulunuldu.

İmparator çok yumuşak huylu ve idareciydi. Oturumu başlatırken, önüne sunulan şikayetler üzerine herkese Rab’bin, “Affedilmek isteyen kardeşini affetsin” sözünü hatırlatarak, birbirlerini affetmelerini istedi ve oturumu açtı. Daha  sonra açılış argümanlarını tarafsız bir şekilde sabırla dinledi. Her dinlediği konuşmanın önemli noktalarının altını çizerek herkes ile aynı görüşleri paylaşıyormuş ve herkese saygısı varmış görünümü çizdi. İyi konuşanları alkışladı, övdü.

Ana dili Latince olmasına rağmen, Yunanca konuşarak dikkatleri dağıtmadan toplantıyı idare etti. Bu şekilde her iki tarafı da yumuşatıyordu. Hem fikir olmaları için onları cesaretlendirdi.  Daha sonra toplantıdan ayrılarak teoloji işlerini teologlara bıraktı.

Konseyde Başlıca 3 Ana Konu Tartışıldı

  1. Melitien Anlaşmazlığı. Bu konu iman ettikten sonra zulüm zamanlarında dinden çıkmış, zulüm yılları geçtikten sonra tekrar kiliseye dönmek isteyenlerin durumlarıyla alakalı idi. Mısır’da, “Büyük İşkence” diye adlandırılan ve 303-312 yılları arasında gerçekleşen zulüm yıllarında, birçok inanlı kiliseyi terk etmiş, imanlarından dönmüşlerdi. 312’den sonra geri dönmek istediler. İskenderiye Piskoposu Peter ile Lycopolis Piskoposu Meletius arasında bu konuda büyük anlaşmazlıklar vardı. Peter bu düşmüş ama geri dönmek isteyen Hristiyanlara yumuşak davranılması taraftarıydı. Ancak kendisi de zulüm yıllarının sonuna doğru 311’de hapsedildi ve boynu vurularak şehit edildi.
    Melitien ise dönenlere karşı sert uygulamalar yapma kararındaydı. Çok kuvvetlendi, taraftarları çoktu. Kendilerini, “şehitlerin kilisesi” diye adlandırmaya başladılar. Melitien Başpiskopos İskenderiyeli İskender’e rağmen piskoposlar atıyordu. Konsey bu konuyu da ele aldı. Konseyden çıkan karara göre; Melitien Lycopolis Piskoposluğunda kalabilirdi. Atadıkları piskoposlar İskenderiyeli İskenderin onayından geçecek, ama pozisyonlarını koruyacaklardı. Ancak önceden atanmışların altında kalacaklardı. Melitien’in bundan sonra hiçbir atama hatta aday gösterme yetkisi dahi olmayacaktı.
  2. Paskalya (Easter) bayramı tarihi.
  3. İsa’nın Tanrısallığı ve zaman içerisindeki konumu.Bu derin teoloji ve doktrin konusu konseyin en önemli konusuydu ve burada piskoposlar tarafından imzalanan karara göre, “iman ikrarı” oluştu. Aslında her bakımdan; tarihsel olarak, teolojik olarak, konsey başarılı olmuştur. Piskoposlar ele aldıkları konuları ezici bir oy çokluğuyla onaylayarak karara bağlamışlardır. Çok azınlıkta kalan heritik (batıl) görüşler ve savunucuları da topluluktan ayrılmışlardır. Burada oluşturulan amentü Hristiyanlığın 3 ana mezhebi olan Katolikler, Ortodokslar ve Protestanlar tarafından kabul edilir.

Konsey’de İnciller yada İncil’in hangi metinleri içerdiği gibi konular kesinlikle tartışılmamıştır. Aksine İsa’nın Tanrısallığını tartışan her iki grupta İncil’den ayetler göstererek argümanlarını tartışmışlardır.

İsa’nın Tanrısallığı

Mısır’ın İskenderiye kilisesinde presbüterosu (ihtiyar) olan Arius’un başlattığı tartışma, bütün inanlılara ve kiliselere yayılmıştı. Ariusçular: ”Oğul Baba gibi ezeli değildir. İsa dünya yaratılmadan önce Baba tarafından yaratılmıştır.” düşüncesini savunuyorlardı. Arius’a karşı çıkanlardan en meşhur isim, o zaman İskenderiye kilisesinin bir diakonu (hizmetkarı), daha sonra ise kilisenin piskoposu olan İskenderiyeli Athanasius idi. Athanasius, İsa’yı yaratılmamış, ezelden beri var olan, Tanrı Baba ile aynı özü olan gerçek Tanrı olarak kabul etti.

Her iki grup da İsa’yı dünyanın tek kurtarıcısı olarak kabul etti ve İncil’e dayanarak fikirlerini savunmaya çalıştılar. Konseyde İncil’in metinleri yada farklı ”İnciller” tartışılmamıştır. Aksine her iki tarafta görüşlerini İncile dayanarak, İncil’den deliller getirerek tartıştılar.

Bu iki grup haricinde bir diğer grup daha vardı ki, bunlar Athanasius’a yakın olmakla birlikte, iki tarafı da onaylamıyorlardı. Baba ve Oğul’un farkının daha kesin ifadesini bekliyorlardı. Ama kesinlikle Oğul’u yaratılmış olarak kabul etmiyorlardı.

Tartışmanın merkezini Homo Ousion (aynı öz) yada Homoi Ousion (benzer öz) tabirleri oluşturuyordu. ”Homo + ousion” demek, İsa Baba ile aynı öze sahip, demekti. Bu Athanasius’un savunduğuydu. Arius ve Eusebius’a göre Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı ayrı özlere sahipti ve Baba Oğul’u zaman içerisinde ama her şeyden önce yaratmıştı.

Enteresan olan aslında Arius’un İsa’nın Tanrılığını inkar etmediği, biricik Oğul olduğunu kabul etmesidir. Bunu Eusebius’a yazdığı mektupta görebiliyoruz:

Arius aslında kendisine heritik (sapık) diyenleri heritik diye adlandırıyor ve, “binlerce kez ölüm ile tehdit edilsek de düşüncemizden ve öğretişimizden vazgeçmeyeceğiz” diyor. “Oğul doğmamış değildir! Zaman ve çağlardan önce Tanrı’nın iradesiyle Tanrı’ya bağlı olarak var edildi ve doğdu. Oğul değişmez Tanrı’dır. Ancak, doğmadan, yaratılmadan, belirlenmeden yada oluşturulmadan önce yok idi. Bize zulmedilmesinin sebebi, Oğul’un bir başlangıcı olduğunu, ama Tanrı’nın bir başlangıcının olmadığını söylememizdir. Gerisini biliyorsunuz.”

Konsül sadece Baba ve Oğul’un aynı öze sahip olmasını kabul etmedi. Aynı zamanda yanlış anlamalara mahal vermemek için bunun ne demek olduğunu ince ve derin bir şekilde izah etti. Piskoposlar, “aynı öz”den kastın ne olduğunu ve neler olmadığını açıklayarak bu açıklamayı netleştirdiler. Buna göre, “ousias” (öz, madde) şu demektir: Oğul direk Baba’dandır, Baba’ya bağlıdır ama Baba’nın bir parçası olarak var değildir. Yani, “aynı öze sahip” olmak demek, ölümlü yaratıklarda olduğu gibi, maddesel bir şekilde birbirinin parçası olmak demek değildir. Yada Baba’nın özü yada kendisi parçalanmış, ayrılmış yada ikiye bölünmüş değildir. Yada Baba bir şekilde azalmış yada değişmiş değildir, çünkü Baba hiçbir şeye bağlı değildir, her şeyden özgürdür. Bu sadece, “Oğul’da Baba gibidir, aynı öze sahiptir, yaratılmış hiçbir şeye benzemez” demektir. Birçok teolog da geçmişte bu, “aynı öz” tanımını kullanmışlardır, ki bu konseydeki birçok teoloğa ışık tutmuştur.

Aforoz ile ilgili maddeler de her ne kadar hoşumuza gitmese de, imanın özünü koruma ve doğru imanı öğretmek açısından önemlidir. Hiçbir Kutsal yazıda Oğul için, “olmadığı bir zaman vardı” yada “her hangi bir maddeden yada şeyden yapıldı” gibi tabirler olmadığı için, bu tür öğretilerin yasaklanması uygun görüldü. Buna göre her kim, “Oğul’un olmadığı bir zaman vardır” yada “Baba ile aynı öze sahip değildir, yaratılmıştır yada değişebilir” derse, aforoz edilecekti.

Beş piskopos hariç, tüm katılanlar iman bildirgesini imzaladılar. Bu beş piskoposun bildirgeyi kabul etmemelerinin sebebi, “homoousios” (aynı öz) tabiri idi. Bunlar Nicomedia piskoposu Eusebius, Nice’li Theognis, Chaldeon’lu Maris, Marmarica’lı Theonas ve Ptolemais’den Secundus’tur. Bunlara göre böyle bir ifade yada terim, şu üç olgudan birini ifade eder yada  içerir: ya “ağaçtan bir dalın çıkması” gibi, ya “ebeveynden çocuk olması gibi” ya da “bir altın yekününden iki tas yapmak gibi”. Bunların hiçbiri Baba ve Oğul’u anlatamaz. Oğul bu 3 şekilden hiçbiriyle Baba’dan gelmemiştir.

Bunlar Arius’un aforoz edilmesini de kabul etmiyorlardı. Arius aforoz edildi ve bir daha İskenderiye’ye dönmesi kesinlikle yasaklandı. İmparator Arius’u Eusebius ve Theognis ile beraber sürgüne gönderdi. Ancak Eusebius ve Theognis cezalandırılmalarının hemen ardından bir açıklama yazarak, fikirlerini değiştirdiklerini ve Baba ile Oğul’un aynı öze sahip olduklarını ve iman ikrarını kabul ettiler.

İznik İnanç Bildirgesi

Görünen ve görünmeyen varlıkların Yaradanı, yeri ve göğü yaratan Her şeye Kadir Tanrı Baba’ya inanıyorum. Tanrı’nın biricik Oğlu tek Rab ve ezelde Baba’dan doğmuş olan Mesih İsa’ya inanıyorum. O Tanrı’dan gelen Tanrı, Nur’dan Nur, Gerçek Tanrı’dan Gerçek Tanrı’dır. Yaratılmış olmayıp Baba ile aynı özdedir ve her şey O’nun aracılığıyla yaratılmıştır. Biz insanlar ve bizim kurtuluşumuz için gökten inmiş, Kutsal Ruh’un kudretiyle vücut bulmuş Bakire Meryem’den doğmuştur.

Pontius Pilatus döneminde bizler uğruna çarmıha gerilmiş, acı çekerek ölmüş, gömülmüş ve Kutsal Kitaplarda yazıldığı gibi üç gün sonra dirilmiş ve göğe çıkmıştır. Baba’nın sağında oturmaktadır. Dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla şanla yeniden gelecek ve hükümdarlığının sonu gelmeyecektir.

Peygamberlerin ağzıyla konuşmuş olan Baba ve Oğul’dan çıkıp, Baba ve Oğul ile birlikte tapılan ve yüceltilen, hayatın kaynağı ve Rab olan Kutsal Ruh’a inanıyoruz. Havarilere dayanan, Katolik (Evrensel) ve Kutsal olan tek Kilise’ye inanıyoruz. Vaftiz olunarak günahların bağışlanacağını kabul ediyoruz.

Ölülerin dirilişini ve ebedi hayatı umutla bekliyoruz.

Amin!