Yaşam bir sınav mıdır?


 

Yaşam bir sınav mıdır?-Tartışma Bloguna hoş geldiniz.

Bu gün konuşacağımız konu “Yaşam bir sınav mıdır?” konusu olacak. Din veya öteki dünya hakkında geçen konuşmalarda sesli olarak söylenmese bile belleğimize yerleşen bir düşünce var. O da bu yaşamın bir sınanma yeri olduğu. Bu yaşamın insanın belirli kuralları yerine getirerek geçmesi gereken bir sınav olduğu düşüncesi aslında insanlık tarihi kadar eski.

Peki Hristiyan inancı bu konuda ne demektedir? Tanrı bizleri bütünüyle geçmemiz gereken bir sınav için mi yarattı? Gerçekten yaşam bir sınav mıdır? Kutsal Yazılar bu konu hakkında basite indirgenmiş bir evet veya hayır yanıtı vermek yerine başlangıcı, gelişimi ve sonucu olan bir öykü şeklinde anlatmaktadır. Peki nedir bu hikaye?

Kutsal Yazılar’ın anlattığı hikaye, yaşamı ödül ve ceza olarak sonuç bulan bir sınav zamanı olarak anlatmak yerine, yaşam ve ölüm nedir soruları üzerinde durmaktadır. İyi olan Tanrı evreni ve insanlığı iyi olarak yaratmış ve bütün yaratılışla birlikte yaşamayı seçmiştir. Tanrı, O’nun sesinin duyulduğu, varlığının hissedildiği, adaletsizlik ve kötülüğün olmadığı bir yaratılışı tasarlamıştı.

Bu nedenle yaşamak dediğimiz şey, biyolojik fonksiyonların devam etmesinden öte bir şeydi. Yaşam, Tanrı’nın tasarladığı evren adı verilen bu büyük tapınakta O’ndan zevk almak, O’nu bütün yaratılış için temsil etmek ve O’nun sevgili çocukları kimliğiyle var olmaktı. İnsan, Tanrı ile olan ilişkisinden zevk aldığı, bu şekilde var olmaya devam ettiği sürece sadece nefes alıp vermeye değil, yaşamaya, ama gerçekten yaşamaya devam edecekti. Tahmin edeceğiniz üzere bunu seçmeyen insan ise hem kendi üzerine hem de yaratılışın geri kalanına yaşamın tersi olan ölüm getirdi. Yani ölüm her ne kadar yaratılışın doğal bir parçası olarak bize gözükse de, Tanrı’nın insanlık için nihai planı değildi.

Kutsal Kitap ve Sınav

Kutsal Kitap’ın geri kalanında ise insanları bir sınava tabi tutan ve performanslarına göre cennetle ödüllendiren bir Tanrı değil, insanlığın üzerine bir kara bulut gibi gezinen ve insanın kötülüğüyle her yere yayılan ölüm sorunuyla uğraşan bir Tanrı görüyoruz.

Fakat ironik ve biraz da trajikomik bir şekilde insanlığın da dini kurallar aracılığıyla Tanrı’nın kendilerini onaylayacağı düşüncesine sıkı sıkıya sarıldıklarını okuyoruz. Yani devamlı olarak bir test isteyen ve belirli bazı soruları doğru yanıtlamayı yaşamak zanneden bir insanlıkla karşılaşıyoruz. Tanrı ise son ve en önemli hamlesini yeni ve güncellenmiş bir kurallar bütünü vererek değil, İsa Mesih’te beden almayı tercih edip insanların arasında yaşayarak yapıyor. İsa, insanların yaşama kavuşması için geldiğini söylüyor. İsa insanlığın asıl sorunun yeteri kadar dindar olmaması değil, insanların dindar olmayı yaşamakla karıştırmaları olduğunu söyledi. İşte bu yüzden de İsa’nın sadece bir peygamber veya iyi bir öğretmen olması yeterli değildi. İnsanların üzerlerindeki bu ölüm kokusundan da kurtulmaları gerekiyordu.

İşte o çarmıhtaki İsa ölümü ve ölümün bütün pis kokusunu üstüne alarak ölümü yenmeyi başardı. Bu yüzden defalarca diriliş gününe, gerçek yaşamın yaşanacağı güne işaret ederek, ‘Yaşayan ve bana iman eden ölmüş olsa bile yaşayacaktır’ demiştir.

Kısacası yaşamın sadece geçmemiz gereken bir sınav olduğu düşüncesi hiçkimseye aslında bu sınavda yanlış cevap vermemeyi garantilememektedir. Hayat boyunca sorulan her soruya doğru cevap verdiğini veya verebileceğini düşünen insan asıl sorunu bu düşüncesinde taşımaktadır. Tanrı insanlıkla olan ilişkisini sınav-ödül-ceza üçgeninde basite indirgeseydi ‘peki neden hala daha yanlış yapıyorum?’ sorusuna verebeileceği bir çözüm olmazdı. Belki de İsa’nın müjdesini diğer bütün dinlerden ayıran en önemli unsurlardan birisi Tanrı’nın bu soruya İsa’da bir çözüm yolu sunmasıdır. Tanrı bir çözüm buldu. İsa’nın ölümünde ölüm öldü, öyle ki insanlar sınavı geçmek gibi bir stresle yaşamak yerine, yaşama, gerçek yaşama kavuşsunlar.